ZÜLEYHA'NIN YUSUF'A MEKTUP YAZMASI
Yusuf" yazdı Züleyha,sayfanın ortasına.Hala hitaptaydı kalemi,bir satır
ileri geçemedi. Bir satır ileri geçsem hitaptan,dedi,yanacağım.Ses verdi
içinden bir ses:"Yan o zaman,yan o zaman!" Züleyha devam etti: "Ah benim
Yusuf'um,ah benim,ah/senim,dedi,başka bir şey diyemedi." Züleyha Yusuf'a bir
mektup yazmaya başlayınca "Yusuf "diye başladı,"Yusuf " diye bitirdi.Gördü
ki hitaptan öteye geçemedi.Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam
yok.Ve Züleyha'nın lügatinde "Yusuf"tan öte sözcük yok. "Yusuf,dedi,kelamım
artık sende hükümsüz.Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni
küçümseme.Bil ki kelamdan da ötede sadece ah var,ah ki dünya onun üzerinde
durur,gökkubbe onun hararetiyle döner.." Züleyha'nın gülümsemesi "Bir gün
Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu
kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından. Görkemli
bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve
Züleyha'ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve
kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı. Birden bir meczub, ehil
arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha'nın tahtırevanının önünde
dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın
nedeninin anlamak istedi. Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya
başladı meczub, "Züleyha..." dedi, "sevindir beni!" Züleyha kölelerine
meczubun sevindirilmesi için işaret etti. Köleler mor renkli kadife bir
keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı. "Züleyha..." dedi,
"Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem." Züleyha bu sesi
hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın
sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca
gülümsedi.(...) Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi
çekiliverdi. O günden sonra Mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen
yeni bir deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi." YUSUF İLE
ZÜLEYHA'dan(kalbin üzerinde titreyen hüzün) .........Rabbim,dedi Yusuf,sen
bana,kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu
anda,Züleyha'yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme
ver. Değil mi ki, isteğe yaklaşınca,istememeyi istemek artık imkansızlaşır.
Bu yüzden değil mi Rabbim,senden gelen yasaklar "yapma"ile
değil"yaklaşma"emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan
akışla Züleyha'nın ırmağına,yaklaştıktan sonra "yapmam"diyemem. Üstelik
yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan "yapma"
değil "yaklaşma". Öyleyse aslolan :"yaklaşma"Öyleyse Rabbim insan
yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda,şu
odada,sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni insan yaratılmışlığın
en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim,diye devam etti Yusuf duasına.İ stemeyi istemek kadar istememeyi
istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse
varlığıma,nefsimin altından kalkamam.Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir
teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman'ı aşamam.Benim tedbirim
senin takdirinden küçüktür. Böyle dua edince Yusuf,ona Rabbinden bir işaret
geldi.Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde,her şeyin kalpteki
rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş
olma yürekliliği ile peygamberdi.Ve o iffet demekti. SONRA:YUSUF'UN ELLERİ
Yusuf'un elleri bir salkım üzüm Bir ak zambak ,şakağında Yusuf'un eli Kimi
parmakları elif,tırnakları karanfil Kimi parmakları kalem,tırnakları gül
Elleri Yusuf'un Elmacık kemiklerinde gezinirken bir dağ lalesi,incecik
bıyıklarının üzerinden geçerken bir demet kiraz çiçeği,gül yağıyla ovalarken
sakalını bir sümbül çelengi.siyah,simsiyah saçlarınıngecesine düşerken
Yusuf'un elleri,bir nar çiçeği. Bir nar çiçeğini ezebilir mi benim Yusuf'um
Yusuf'un elleri yoksa ben de yokum Yusuf'un elleri,alnında bir esmer
kelebek,Yusuf'un eli şahdamarında,Züleyha'ya yakın ölüm Dudaklarının
üzerinde duraklıyorsa bir an,Züleyha'nın kalbi demektir Yusuf'un elleri
Çenesine dayalıysa Yusuf'un elleri, Züleyha'nın kalbinde demektir Yusuf'un
eli Kaç zamanı araladı Yusuf'un elleri Kaç zamandır yed-i beyza Yusuf'un eli
Yanağında gezinirken,bir demet nergis,bir sap suçiçeği Yusuf'un elleri Bir
yasemen dalı,dizinin üzerinde unutulmuşsaYusuf'un sağ eli Bir Yusuf çiçeği
Yusuf'un sol eli .... ZÜLEYHA'NIN YUSUF'U HATIRLAMASI Zaman geldi zaman
geçti. Züleyha efendi,Yusuf köleydi.Ama Züleyha bir kadın,Yusuf bir erkek
şimdi. Kim kaderin Züleyha'yı köle etmek için önce Yusuf'u pazarlara
düşürdüğünü tahmin edebilirdi ki?Yusuf'un gelişi ahir ise evvelin
yittiğinden kim söz edebilirdi?Değil mi ki evvel olan bazen ahir gelirdi.
Geceydi.Aşk,gökyüzünün tabakalarını inip de birer birer,Züleyha'nın kalbinin
zarına değdi,o en içteki fuada işledi. Yusuf'un kokusu dokundu önce
Züleyha'nın ruhuna.Sonra sesi. Oysa Züleyha rüyasında ne kokuyu,ne de sesi
bilmişti. Sesi ve kokusu ruhuna çarptığında,Züleyha,Yusuf'u hatırladı.
Züleyha Yusuf'u hatırladı ama bu ilk hatırlayışta tenden cana,candan tene
dönecek olan döngü içinde önce teniyle hatırladı. Bir kadınla bir erkeğin
birbirine irtibatlanmasında,yalnız başına kaldığında eksik kalan o basamakta
hatırladı.Güzelliği farketmeden güzelliğin cezbesinde kaldı. Züleyha uyandı.
Ama Züleyha,rüyasında bir velinin şüphesiyle değil,teninin ürperişiyle
uyandı. Bir yangının hararetine düşen tapınaklar geldi tapınaklar geçti
içinden Züleyha'nın . Kendisi bilmiyordu,hiç kimseler henüz bilmiyordu.Ama
yürünecek yolu vardı. Ku-yı dilaraya hu demeye, Kalbin hassas terazisine
düşmeye, Çok çile, Çok gözyaşı, Çok zaman vardı. Geceydi. Nil kıyısında gece
hiç bu kadar yağmurlu,yağmur hiç bu kadar karanlık olmamıştı. Yusuf'un
elleri,Yusuf'un gözleri,Yusuf'un alnı. Yusuf şimdilik Züleyha için sadece bu
kadardı. ....................... Züleyha kendi kalbine baktığında,Yusuf'u
neden sevdiğini ve Yusuf'u nasıl sevdiğini merak etti ilk kez.Perdeler
kalktı kalbinin üstünden.Işık. "Yusuf,seni sevdiysem"dedi Züleyha,hükümdarın
tahtına hükümdardan başkası oturamayacağından.Şehzade için saklanan giysiler
ancak şehzadenin bedenine uyacağından.Padişahların ülkeler fethettiği
görülmüştür de,kölelerin ülkeler fethettiğine bir Yusuf'ta tanık
olmuşuzdur.Görüyorsun ya Yusuf,seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir
şey bırakmamış olduğundan.Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni
olmadığından....
Yusuf" yazdı Züleyha,sayfanın ortasına.Hala hitaptaydı kalemi,bir satır
ileri geçemedi. Bir satır ileri geçsem hitaptan,dedi,yanacağım.Ses verdi
içinden bir ses:"Yan o zaman,yan o zaman!" Züleyha devam etti: "Ah benim
Yusuf'um,ah benim,ah/senim,dedi,başka bir şey diyemedi." Züleyha Yusuf'a bir
mektup yazmaya başlayınca "Yusuf "diye başladı,"Yusuf " diye bitirdi.Gördü
ki hitaptan öteye geçemedi.Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam
yok.Ve Züleyha'nın lügatinde "Yusuf"tan öte sözcük yok. "Yusuf,dedi,kelamım
artık sende hükümsüz.Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni
küçümseme.Bil ki kelamdan da ötede sadece ah var,ah ki dünya onun üzerinde
durur,gökkubbe onun hararetiyle döner.." Züleyha'nın gülümsemesi "Bir gün
Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu
kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından. Görkemli
bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve
Züleyha'ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve
kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı. Birden bir meczub, ehil
arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha'nın tahtırevanının önünde
dikiliverdi, yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın
nedeninin anlamak istedi. Gözlerini kaldırarak Züleyha'nın yüzüne bakmaya
başladı meczub, "Züleyha..." dedi, "sevindir beni!" Züleyha kölelerine
meczubun sevindirilmesi için işaret etti. Köleler mor renkli kadife bir
keseyi uzattılar avucuna; ama meczub oralı bile olmadı. "Züleyha..." dedi,
"Sevindir beni, bana gülümse! Başka bir şey istemem." Züleyha bu sesi
hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca, aşkını reddettiği silik bir yığın
sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca
gülümsedi.(...) Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi
çekiliverdi. O günden sonra Mısır'ın lisanına "sadaka vermek" anlamına gelen
yeni bir deyim yerleşti: Züleyha'nın gülümsemesi." YUSUF İLE
ZÜLEYHA'dan(kalbin üzerinde titreyen hüzün) .........Rabbim,dedi Yusuf,sen
bana,kendi isteğimin dışında şu iklimde ve şu odada bulunduğum şu
anda,Züleyha'yı istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Katından bir esirgeme
ver. Değil mi ki, isteğe yaklaşınca,istememeyi istemek artık imkansızlaşır.
Bu yüzden değil mi Rabbim,senden gelen yasaklar "yapma"ile
değil"yaklaşma"emri ile başlar. Yaklaşırsam eğer şu içimdeki doğal olan
akışla Züleyha'nın ırmağına,yaklaştıktan sonra "yapmam"diyemem. Üstelik
yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan "yapma"
değil "yaklaşma". Öyleyse aslolan :"yaklaşma"Öyleyse Rabbim insan
yaratılmışlığımın sorumluluğuyla en fazla baş başa kaldığım şu anda,şu
odada,sen bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et. Beni insan yaratılmışlığın
en doğal akışını kendine ait olmayandan sakındıracak güçle insan et.
Rabbim,diye devam etti Yusuf duasına.İ stemeyi istemek kadar istememeyi
istemek de zor. Biliyorum ki katından bir koruma dökülmezse
varlığıma,nefsimin altından kalkamam.Son hızla aşağı doğru ilerleyen bir
teknenin içinde yukarı doğru koşarak Bahr-i Umman'ı aşamam.Benim tedbirim
senin takdirinden küçüktür. Böyle dua edince Yusuf,ona Rabbinden bir işaret
geldi.Her şeyin kalpte başlayıp kalpte bittiği mevsimde,her şeyin kalpteki
rengine göre isim aldığı yerde. Masun ve masum olan Yusuf bu duayı etmiş
olma yürekliliği ile peygamberdi.Ve o iffet demekti. SONRA:YUSUF'UN ELLERİ
Yusuf'un elleri bir salkım üzüm Bir ak zambak ,şakağında Yusuf'un eli Kimi
parmakları elif,tırnakları karanfil Kimi parmakları kalem,tırnakları gül
Elleri Yusuf'un Elmacık kemiklerinde gezinirken bir dağ lalesi,incecik
bıyıklarının üzerinden geçerken bir demet kiraz çiçeği,gül yağıyla ovalarken
sakalını bir sümbül çelengi.siyah,simsiyah saçlarınıngecesine düşerken
Yusuf'un elleri,bir nar çiçeği. Bir nar çiçeğini ezebilir mi benim Yusuf'um
Yusuf'un elleri yoksa ben de yokum Yusuf'un elleri,alnında bir esmer
kelebek,Yusuf'un eli şahdamarında,Züleyha'ya yakın ölüm Dudaklarının
üzerinde duraklıyorsa bir an,Züleyha'nın kalbi demektir Yusuf'un elleri
Çenesine dayalıysa Yusuf'un elleri, Züleyha'nın kalbinde demektir Yusuf'un
eli Kaç zamanı araladı Yusuf'un elleri Kaç zamandır yed-i beyza Yusuf'un eli
Yanağında gezinirken,bir demet nergis,bir sap suçiçeği Yusuf'un elleri Bir
yasemen dalı,dizinin üzerinde unutulmuşsaYusuf'un sağ eli Bir Yusuf çiçeği
Yusuf'un sol eli .... ZÜLEYHA'NIN YUSUF'U HATIRLAMASI Zaman geldi zaman
geçti. Züleyha efendi,Yusuf köleydi.Ama Züleyha bir kadın,Yusuf bir erkek
şimdi. Kim kaderin Züleyha'yı köle etmek için önce Yusuf'u pazarlara
düşürdüğünü tahmin edebilirdi ki?Yusuf'un gelişi ahir ise evvelin
yittiğinden kim söz edebilirdi?Değil mi ki evvel olan bazen ahir gelirdi.
Geceydi.Aşk,gökyüzünün tabakalarını inip de birer birer,Züleyha'nın kalbinin
zarına değdi,o en içteki fuada işledi. Yusuf'un kokusu dokundu önce
Züleyha'nın ruhuna.Sonra sesi. Oysa Züleyha rüyasında ne kokuyu,ne de sesi
bilmişti. Sesi ve kokusu ruhuna çarptığında,Züleyha,Yusuf'u hatırladı.
Züleyha Yusuf'u hatırladı ama bu ilk hatırlayışta tenden cana,candan tene
dönecek olan döngü içinde önce teniyle hatırladı. Bir kadınla bir erkeğin
birbirine irtibatlanmasında,yalnız başına kaldığında eksik kalan o basamakta
hatırladı.Güzelliği farketmeden güzelliğin cezbesinde kaldı. Züleyha uyandı.
Ama Züleyha,rüyasında bir velinin şüphesiyle değil,teninin ürperişiyle
uyandı. Bir yangının hararetine düşen tapınaklar geldi tapınaklar geçti
içinden Züleyha'nın . Kendisi bilmiyordu,hiç kimseler henüz bilmiyordu.Ama
yürünecek yolu vardı. Ku-yı dilaraya hu demeye, Kalbin hassas terazisine
düşmeye, Çok çile, Çok gözyaşı, Çok zaman vardı. Geceydi. Nil kıyısında gece
hiç bu kadar yağmurlu,yağmur hiç bu kadar karanlık olmamıştı. Yusuf'un
elleri,Yusuf'un gözleri,Yusuf'un alnı. Yusuf şimdilik Züleyha için sadece bu
kadardı. ....................... Züleyha kendi kalbine baktığında,Yusuf'u
neden sevdiğini ve Yusuf'u nasıl sevdiğini merak etti ilk kez.Perdeler
kalktı kalbinin üstünden.Işık. "Yusuf,seni sevdiysem"dedi Züleyha,hükümdarın
tahtına hükümdardan başkası oturamayacağından.Şehzade için saklanan giysiler
ancak şehzadenin bedenine uyacağından.Padişahların ülkeler fethettiği
görülmüştür de,kölelerin ülkeler fethettiğine bir Yusuf'ta tanık
olmuşuzdur.Görüyorsun ya Yusuf,seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir
şey bırakmamış olduğundan.Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni
olmadığından....